Yazar : Mustafa Kemal Çolak
d=s+r(8i+4k)2
Kâr mı, değer mi? Yoksa ikisi birden mümkün mü? Şirket yönetimlerinin üzerinde durması ve hemen olmasa da yanıtını vermesi gereken bu soruları, eğer bir firma sahibi iseniz, size de iletiyorum. Aşağıdaki kısa metinle de tartışmayı başlatıyorum. Bu konuda aynı tarafta olanların buluştuğu yazımda ayrıca değerli iş insanı Servet Topaloğlu’nun imzasını taşıyan, bence ilgili tüm lisans öğrencilerinin ve hocalarının elinden düşürmemesi gereken kitabına ilişkin satırlar da var. Hayat Yayınları’ndan çıkan 167 sayfalık kitap, ‘kâr mı değer mi’ sorusuna ve daha fazlasına ışık tutuyor, sayfamızın başlığına yerleştirdiğim formülün de gücüyle.
MUTLAK çoğunluk, şirketlerde hedeflerin ilk sırasına yüksek kârlılığın konduğunu düşünür. Hele hele özel sektör firmaları için kesin kural gibi algılanır bu durum. Doğruluk payı da yok değildir hani, kâr mekanizmasının öncelikler listesinde yer almasının.
Kârın tek ve ilk öncelikli başarı kriteri olarak ortaya konmasının sakıncalarına girmemin bu sayfanın konusu olmadığı düşüncesiyle, ben farklı bakışlara yönelmek istiyorum. KİTAP dergimizin geçmiş sayılarından birinin kapağına, o tarihlerde Unilever’in Orta Doğu&Türkiye Kişisel Bakım Genel Müdürü ve Unilever Türkiye Ülke Başkanı olan Mustafa Seçkin’in ‘Kültürel boyut ürünün kendisi kadar önemli’ şeklindeki sözlerini taşımıştık. Şirketlerin oluşturması ve peşinden koşması gereken değerlerden; örneğin sürdürülebilir üretim metotlarından, doğru tarım uygulamalarından söz ediyordu şimdilerde Unilever Avrupa, İngiltere, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda Dondurma Genel Müdürü olarak mesai yürüten Seçkin. Yakın zamandaki sohbetimizde Ferrero Türkiye ve IPA Bölge Direktörü Azmi Gümüşlüoğlu da şirket kültürlerinde yer bulan ‘tercihlerinden’ bahsediyordu. Tüm iş süreçleri boyunca, altın standart kavramı adı altında oluşturdukları kalite anlayışını titizlikle, tavizsiz sürdürdüklerini dile getiriyordu. Onlara göre üretilen çikolatalarda kullanılan her malzeme, maliyeti ne olursa olsun, Ferrero standartlarında olmalı, ortaya koydukları mühendislik bilgisinden, satış ve pazarlama aktivitelerine, aldıkları tüm hizmetlere, taa tüketiciye ulaşana kadar her adımda, şirketlerinin 80 yılı aşan iş süreçlerinden yansıyan kurallar samimiyetle uygulanmalıydı. Uzun vadeli değerlerin peşinden giden, kısa vadeli kârdan feragat edebilen bir tercihti sözünü ettiği. Ferrero Grubu, bir aile şirketiydi, işleyişi de dürüstçe, aile samimiyetinde gerçekleşmeliydi…
Okuma fırsatı bulduğum bir değerli profesyonel iş insanının imzasını taşıyan kitap da sanki tüm bu anlayışların kaleme alınmış hali gibi geldi bana. İlgili tüm lisans eğitimlerinde temel kaynak olarak başvurulmasını şiddetle önerebileceğim Servet Topaloğlu’nun düşüncelerinden ve kaleminden yansıyan ‘Şirket Yönetimi’ kitabı günümüzün şirket yönetimlerinde hâkim olması gereken yönetim anlayışlarını örneklerle, basit hesaplamalarla, tarif ve metotlarla okurlarının beğenisine sunuyor. Yüksek kâr odaklı bir şirketin yönetimiyle, hedef kitlesine değer yaratmaya odaklanan şirketin yönetim sisteminin aynı olmadığını daha ilk satırlarda vurguluyor. Kâr yapmanın ve temettü ödemenin, değer yaratmaktan kolay olduğuna dikkat çekerken, bu yöndeki bir başarının izinin daha hızlı silinebildiğini aktarıyor. Hatta şimdilerde pek mümkün olmasa da geçmişte kolayca alınabilen banka kredileri sayesinde adeta illüzyonlanmak suretiyle kâr etmemek olası değilken, önemli olanın sürdürülebilir kârlılık konusu olduğuna değinen Servet Topaloğlu, sibernetik yönetim anlayışından, rafine şirkete, lidere, daha pek çok konu başlığına uzanıyor eserinde.
Hatta, kitabın isminde de yer alan bir formül eşliğinde yol alıyor, satırlar. D=s+r(8i+4k)2 (Burada D, değeri; S, sibernetiği, R organik sistemi temsil ediyor) oluyor). Yönetim anlayışlarını, uygulamaları, şirketler üzerinden örnek olaylarla okurlarına sunuyor.
Son söz olsun.
Kitabın içinde yer alan, yukarıda bahsettiğim değerli isimler de dahil hemen her kesimden insanın beraber çalışmayı isteyebileceği bir çalışandan yansıyan, yüksek motivasyonu temsil eden bir öyküyle bitirelim satırlarımızı.
“NASA’yı ziyaret eden bir grupta bulunan katılımcının, gezi esnasında tesadüfen gördüğü temizlik çalışanına ne iş yaptığını sorduğunda aldığı yanıt şu şekildedir: ‘Ben, uzayda yapılan çalışmalara katkı sağlıyorum’”.