Kaynak : Mehmet Güzenge
Perakende mağazacılık dışarıdan bakıldığında ışıklı vitrinler, düzenli raflar, hızlı kampanyalar ve kalabalık alışveriş anları gibi görünür. Ama bu dünyanın görünmeyen üç ana karakteri vardır: Müşteri, patron ve çalışan.
Üçü de farklı bir hikâyede yaşar ama aynı gerçekliğin içindedir. Ve bu üç gerçek açığa çıkmadıkça, mağazacılık sadece satış değil; bir yüzleşme alanı olur.
Müşteri: Sessizce Söyler, Kimse Dinlemez
Bir müşteri mağazaya girdiğinde aslında bir şey arar. Bu, çoğu zaman “ürün” değildir.
Bir his… Bir rahatlık… Bir güven…
Müşteri, davranışlarla konuşur: Raf düzenine, çalışan yüzüne, mağazanın atmosferine bakar. Ama konuştuğunu kimse fark etmez.
Dağınık raf: “Bu marka beni ciddiye almıyor.”
Yorgun çalışan: “Burada enerji yok.”
Kuru bir kasa iletişimi: “Burada değer görmüyorum.”
Müşteri memnuniyetsizliğini bağırarak göstermez. Sessizce çıkar. Ve sessizliği, en sert eleştirisidir.
Hiçbir marka kayıp müşteriyi duymadığı için kaybediyor değildir. Müşterinin söylemek istediklerini duymadığı için kaybediyordur.
Patron: Rakamların Arkasında Saklanan Gölgeler
Her perakende patronunun masasının üzerinde aynı şeyler vardır: Ciro tabloları, hedef çizelgeleri, metrekare verimlilik grafikleri…
Ama masanın altında kimsenin görmediği bir gerçek durur: “Bu markayı yönetiyorum ama bazen yoruluyorum.”
Patron rakamlara tutunur çünkü: Rakamlar şikâyet etmez. Rakamlar üzülmez. Rakamlar soru sormaz.
Oysa bir mağazanın kaderini belirleyen sadece Excel değildir. Çalışanın ruh hali, müşterinin hissi, mağazanın enerjisi… Bunların hiçbiri raporlara yazmaz ama gerçek etkiyi onlar yaratır.
Patronun yüzleşmesi geciktikçe sistem kopar. Marka büyür ama ruhu küçülür. Satış artar ama sadakat zayıflar.
Gerçek liderlik, “Kaç ürün sattık?” sorusundan değil, “Biz insanlara nasıl hissettirdik?” sorusundan başlar.
Çalışan: Görünmez Kahramanın Sessiz Savaşı
Bir mağazanın kapısından ilk içeri giren çalışan olur. Son çıkan yine odur. Ama en az sorulan soru şudur: “Sen iyi misin?”
Çalışan mağazanın görünmeyen omurgasıdır: Raf düzeltir, müşteri karşılar, sorun çözer, gerektiğinde markayı temsil eder.
Ama çoğu zaman kendini görünmez hisseder.
Hedef tutmadığında baskı görür.
Müşteri şikâyet ettiğinde yalnız kalır.
Ayakta durduğunda yorulur ama fark edilmez.
Değer yarattığında teşekkür edilmez.
Bir çalışanın içten içe kurduğu en ağır cümle şudur: “Bu mağazayı ben taşıyorum ama kimse fark etmiyor.”
Bir çalışanın kalbi kırıldığında, mağazanın ışığı ne kadar parlak olursa olsun soluk görünür. Çünkü marka ruhunu çalışanın enerjisinden alır.
Son Yüzleşme — Üç Dünya, Tek Hakikat
Perakendenin krallığında üç farklı dünya var gibi görünür: Müşteri, patron ve çalışan.
Oysa hepsi tek bir hakikatin içindedir:
Müşteri iyi hissederse marka yaşar. Çalışan iyi hissederse müşteri güvenir. Patron iyi yönetirse herkes bir arada büyür.
Bu üçlü birbirine karşı değil, birbirine bağlıdır. Birinin düşüşü, diğerini de aşağı çeker. Birinin yükselişi, diğerini de yukarı taşır.
Perakende, ürün satma sanatı değildir. Perakende, insanları anlama sanatıdır.
Ve bu üç yüzleşme kabul edilmediği sürece hiçbir mağaza gerçekten yükselmez. Ama kabul edildiği anda, perakende sadece ticaret değil, bir bağ kurma işi hâline gelir.
Peki, ya sonra ?
Tamam. Bundan sonra ne yapmanız gerekiyor? Bunu da konuşmalı.
Bana Mesaj atabilirsiniz.
mehmet.guzenge@magazacilikyonetimi.com
➕PerakendeOkulum.com a üye olun
