Kaynak : Brand Planet
Son günlerde en çok öne çıkan başlıklardan birisi de; P&G’nin 7.000 kişilik işten çıkarma kararı ve marka portföyünü küçültme planı. Aslında bu hamle yalnızca bir maliyet kesintisi değil; çok katmanlı bir dönüşümün işareti.
Şirketin yaptığı açıklamada “bu hamle tasarruf amacı taşımıyor” denmesi, ilk bakışta kafa karıştırıcı olabilir. Ancak satır aralarına bakıldığında, P&G’nin asıl niyeti çok daha net: Daha çevik, daha odaklı ve daha esnek bir yapıya geçiş yapmak.
Bu dönüşüm, verimliliği artırmaktan öte, şirketin gelecekte rekabetçi kalabilmesini sağlayacak kurumsal bir mimari değişikliği hedefliyor. İş gücünü azaltmak, aslında organizasyonun hantallığını kırmak; rolleri genişletmek, klasik fonksiyon sınırlarını silmek anlamına geliyor. Yani bu, hiyerarşiyi düzleştiren, daha az insanla daha fazla inisiyatif alınan bir yapı kurmak için atılan bir adım.
Aynı stratejik çizgi, marka portföyüne de yansıyor. P&G artık her alanda olmak istemiyor; yüksek kârlı, güçlü pazar lideri markalara odaklanmak istiyor. “Daha az ama daha etkili” diyebileceğimiz bu yaklaşım, şirketin küçük, niş ya da düşük performanslı markaları belirli pazarlardan çekmesiyle kendini gösteriyor. Markanın Çin planlarını yeniden gözden geçirme kararı, Avrupa ve Latin Amerika’daki kimi markaların elden çıkarılması, bu sadeleşmenin ilk halkaları. Böylece P&G, hem kaynaklarını daha verimli kullanabiliyor hem de tüketicinin zihninde daha net ve güçlü bir yer edinebiliyor.
Tüm bu hamlelerin arka planında ise gitgide zorlaşan ekonomik şartlar ve jeopolitik süreçler var. Herkesin malumu günümüzde, tüketici davranışları artık daha temkinli, fiyat hassasiyeti yüksek. Tedarik zincirleri kırılgan, maliyetler yükseliyor, rekabet ise her zamankinden daha agresif.
P&G’nin fiyatları yeniden belirleme, formülasyonları sadeleştirme ve markaları yeniden konumlandırma çabası; bu yeni ekonomik düzene bir uyum manevrası aslında. Özellikle ticaret savaşları sonrası dönemde, global şirketler tarifelerin yarattığı yükü taşımakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki yavaşlamalara karşı da pozisyon alıyor.
P&G örneği, bugünün kurumsal aklında yaşanan kırılmayı temsil ediyor. Eskiden büyük olmak yeterliyken, artık çevik olmak hayatta kalmak için bir zorunluluk. Dağınık bir portföy yerine odaklı bir yatırım haritası; karmaşık bir organizasyon yerine yalın bir ekip yapısı… Bu sadece geçici bir adaptasyon değil, uzun vadeli bir kurumsal sadeleşme dalgasının habercisi. Ve bu dalga, yalnızca hızlı tüketim devlerini değil; çok markalı, çok pazarlı tüm büyük yapıların kapısını çalacak gibi görünüyor.