Bizim ülkemizde bütün ücret artışları resmi enflasyona paralel şekilde yapılsa da sabit gelirliler enflasyondan korunamazlar. Hatta enflasyon oranının üzerine refah payı ilave edilse bile 1 ay gibi kısa bir sürede, yani zamlı maaş ele geçmeden enflasyona yenik düşülür. Tek şartla; hiç enflasyon olmasa, ücretler de hiç artmasa ancak o durumda mevcut satın alma gücünü korumak mümkün olabilir. Elbette bu şartın gerçekleşme ihtimali oldukça zayıftır.
TÜİK tarafından her ay açıklanan TÜFE oranlarına göre ücretler yılda 12 defa güncellense bile tam koruma sağlanamaz. Zira TÜFE ortalama bir değer olduğu için alt ve orta gelir gruplarının enflasyonunu tam olarak yansıtmaz. Harcamaları içindeki gıda ve barınma ağırlığı enflasyon sepetindeki ağırlıklardan fazla olduğu için yaşadıkları enflasyon daha yüksek çıkar. Bunu da bir kenara not edelim.
Mevcut durumda ise; Ocak ayında zamlı maaşı alan için alım gücü geçen her gün, her saat azalmaya başlar. Diyelim ki 6 veya 12 ay sonra zam var. O zaman dilimi içinde ücretler sabit kalırken; açlık sınırı, yoksulluk sınırı yükselmeye devam eder. İşte hayat pahalılığının artma nedeni budur.
Enflasyonla karıştırılan hayat pahalılığına açıklık getirecek olursak; eğer enflasyon oranı ile gelir artış oranı birbirine eşit olarak sürebilseydi ortada hayat pahalılığı diye bir şey olmazdı. Ancak gerçek yaşamda anlık denge sağlansa bile kısa zamanda enflasyonun ağır basmasıyla o denge bozuluyor, satın alma gücü düşmeye, hayat pahalılığı artmaya devam ediyor.
Şimdi yapacağım hesapta; 2023 yılı sonuna kadar sabit gelirli için her şeyin yolunda gittiğini varsayarak, 2024 yılı içinde satın alma gücünde sürekli olarak nasıl kayba uğrandığını göstermeye çalışacağım. Fiyatlar kur farkından fazla artmasına rağmen doları referans alacağım ve asgari ücretli için basit bir hesap yapacağım.
Yeni asgari ücret (17.002 TL), açıklandığı tarih olan 27 Aralık 2023’te 29,40 TL olan kura göre 578 dolara karşılık geliyordu. Yeni ücretlerin ele geçeceği Ocak ayı sonu itibariyle ise dolar kuru 30,35 TL olup, 560 dolara denk geliyor.
Henüz para ele geçmeden bile maaş 18 dolar eridi mi? Bitmedi, devamı var…
TCMB Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre yıl sonu Dolar/TL beklentisi 40 liradır. Benim tahminim daha yüksek olmasına rağmen (sebepleri bir önceki yazımda) yine de resmi kaynaktan geleni dikkate alalım. Bu durumda 17.002 TL’lik asgari ücretin 425 dolara kadar düştüğünü izleyeceğiz. Yani 578 dolar ile başlayan asgari ücret sürekli irtifa kaybederek 425 dolara kadar inecek.
Asgari ücretin açıklandığı tarihte, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na göre Aralık ayı açlık sınırı 16.483 TL idi. Ocak ayı için açıklanan dört kişilik ailenin açlık sınırı ise 17.442 TL oldu. Buradan henüz para cebe girmeden ve bir ay içinde nasıl açlık sınırı altında kalındığını görüyoruz.
Emeklinin durumu ise geçmiş kayıpların telafi edilememesi sebebiyle daha olumsuz bir tablo sunuyor. Asgari ücretin 17.002 TL olduğu ülkede en düşük emekli aylığı 10.000 TL olmuşsa, esasen konuşacak fazla bir şey kalmıyor.
Seyyanen zam yapılıp bu fark giderilmedikçe sadece eşit oranda zam yaparak sorun çözülemez. Aradaki fark kapanmayacağına göre yoksulluk devam eder. Yıllarca asgari ücretin üzerinde seyreden ortalama emekli maaşının artık asgari ücret gerisinde kalmasıyla, 2024 yılının hangi kazanımlarla “Emekli yılı” olacağı da bir başka merak konusudur.
Kaldı ki aşağıdaki kademeli artışlar koruma amaçlı herhangi bir ölçünün kullanılmadığını, deneme yanılma yönteminin benimsendiğini ve bunun için de emekliye bakışın acilen değişmesi gerektiğini gösteriyor.
SSK ve Bağkur emekli maaşlarına önce zam ya da enflasyon farkı olarak yüzde 37,6 artış yapılacağı açıklandı. Tepkiler gelince yüzde 5 ek zam ile yüzde 42,6 oranı “müjde” olarak sunuldu. Tepkiler yine devam edince bir artış daha geldi ve toplam artış yüzde 49,25’e ulaştı. Buna rağmen şu an dördüncü zam bekleniyor. Emekli bilmelidir ki buraya kadarı bile 2024’ün seçim yılı olması ile ilgilidir. Aynen yakın tarihte çalışan emekliye önce verilmeyen, daha sonra yine tepkiler üzerine olumlu karar çıkan 5000 liralık ikramiyede de olduğu gibi…
Sonuç olarak; enflasyon oranı ne kadar yüksekse sabit gelirliler o kadar çabuk ne kaybettiklerini anlarlar. Örneğin bizdeki gibi her ay aynı tutar para ile bir önceki aya göre daha az mal ve hizmet alabileceklerini fark ederler.
Eğer ağır vergi, borç ve faiz yükü de bunların üzerine ilave olduysa, artık tereddüt oluşturacak bir durum kalmadığı da görülmüş olur.
Ancak hâlâ ‘acaba’ diyenler varsa, onlar için TCMB kaynaklarından da bir görüş aktarıyorum:
“Enflasyondan en fazla sabit gelirliler zarar görür ve gelir dağılımı kendini enflasyondan koruyamayan kesimlerin aleyhine bozulur. Bu kesimler genelde toplumun alt ve orta gelir gruplarıdır. Ayrıca enflasyondaki beklenmedik artış sebebiyle borç verenler, azalış sebebiyle ise borç alanlar zararlı çıkarlar ve bunun neticesinde gelir dağılımı bozulur. Gelir dağılımının bozulması toplumsal barışı da olumsuz etkiler” deniyor resmi kaynakta…
Dolayısıyla “Çalışanı ve emekliyi enflasyona ezdirmedik” sözünde siyasi mesaj dışında herhangi bir doğruluk payı yoktur…
Üstelik emeklilerle ilgili yıllara yansıyan daha şaşırtıcı bir veri daha var. Nüfusa oranı artan emeklilerin milli gelirden aldıkları pay sürekli geriliyor.
SGK ve TÜİK verilerine göre 2009 yılında; 9,2 milyon emeklinin toplam maaşı milli gelirin yüzde 6,82’si iken, 2022 yılında 13,9 milyon emeklinin toplam maaşı milli gelirin yüzde 4,46’sına düşmüştür.
Rakamlar her şeyi söylediğine göre bize daha fazla söz düşmüyor. Sabit gelirliler gelişmiş ülkelerde olduğu gibi enflasyonun yüzde 2-3 seviyelerine inmesiyle ancak korunabilir. Başka türlü de korunamaz.
Kaynak : Sabit gelirli enflasyondan nasıl korunur? – Retail Türkiye (retailturkiye.com)